İçeriğe geç

Doğayı korumak zenginin işi..

Kirlenen hava kalitesi, tükenen kaynaklar derken birde salgın hastalıklarla boğuşan insanlık tüm yaraları saracak çareler arıyorlar. Sanırım doğa binlerce yıldır kendinden hıncını almaya çalışan insanlıkla yüzleşiyor. Eriyen buzullar, kirlettiğimiz atmosfer, içindeki canlıların hayatını hiçe sayarak kirlettiğimiz denizler ve beton yığınına dönüştürdüğümüz şehirler. Tüm bunların bir geri dönüşü olacaktı tabi ki..

Yollar, içme suyu ve tüm sosyal gereklilikler toplu bir yaşama daha kolay ulaştırıldığından şehirler oluşmaya başlamış ve konfor ihtiyacı arttıkça çevreyi kirleten faktörler de oluşmuştur. Bu kirlilik önlemleri için bir çok önlem alınmaya çalışılıyor ama yeterli mi? Bu önlemlerin konut ve ticari binalara uygulanan kısmı hakkında yazmak istedim.

Yeşil bina ismiyle yapılan binaları duymuşsunuzdur. Hatta bu özelliklerin kolay uygulanabilmesi için verilen iki bilinen sertifika sistemi de var. Biri LEED diğeri BREEAM. İnşaa edilen binalarda doğaya dost malzemeler ve sistemler kullanılması halinde verilen sertifika sistemleridir. Kriterler başlıca özetlenecek olursa doğal malzeme kullanımı, yalıtım ve enerji sarfiyatında düşük tüketimler baz alınıyor. Hatta bu sertifika kriterleri o kadar iyi belirlenmiş ki yakıtsız araçlarla ulaşım, toplu taşımaya yakınlık ve kendi enerjisini üretme, minimum kaynak tüketimi gibi maddeler içeriyor. Ama tabi bu kriterler uymanın da bir üretim maliyeti var ve standart bir bina üretiminden daha pahalıya çıkıyor. Bu üretim maliyeti haliyle satış ve kiralama fiyatlarına yansıyor. İşte burada önemli bir soru ortaya çıkıyor. Çevreye dost binaların kullanıcıları sadece daha fazla para ödeyebilen kişiler ve şirketler mi olmalı? Tabi ki servetini bu dünyada kazanmışların doğa vefa borcu, onu korumak olmalı. Ama bu görev sadece sayıları az olan varlıklı ve doğa bilinci gelişmiş kişi ve kurumların olmamalı.

Yeşil Bina kriterlere uyumlu yapıların yalıtım seviyesi üst düzey olduğundan ve bazı enerji üretim sistemleri içerebildiğinden, daha az maliyetli giderleri oluyor. Yüksek maliyetle üretilebilen, yüksek fiyatla kullanıcısı ile buluşan bu binalar da enerji sarfiyatı az ve ucuz maliyetli oluyor. Aslında başta verilen ödenen bedelin amortismanı söz konusu. Tabi ki alım fiyatını ödeyebilirsen..

Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu öncesinde yıllık küresel gelir eşitsizliği raporunu açıkladı. Rapora göre dünyadaki 2 bin 153 milyarderin sahip olduğu servet 4 milyar 600 milyon kişinin toplam gelirinden fazla. Bir başka deyişle, dünya üzerindeki milyarderlerin serveti dünya nüfusunun yüzde 60’ının toplam servetini aşıyor.

Böyle bir gelir dağılım eşitsizliğinin olduğu ekonomik sistemde çevre dostu bina kullanıcılarının yüksek imalat maliyetlerinden kaynaklı sadece zenginlerin “tabi ki çevreye duyarlı olan zenginler” kullanabilmesi çok adaletsiz. Bu konuda önce belediyelerin girişimi ile hükümetlerin vergi indirimi veya bu tip binalara teşvik sistemlerini geliştirmesi gerekir. Bu duyarlı kullanıcı kitlesini artırmak için büyük bir girişim olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir