“KORKANSIN, VİCDANSIZSIN!”

Kader coğrafyası ilan ettik kendimizi de kaderimizi biz kendimiz yazdık. Bugüne kadar yapılan her şeyi sanki biz yapmadık, biz onayını vermedik, biz satın almadık, biz itiraz etmedik… gibi… Şimdi de kader diyerek kendimize yalan söylemeye devam ediyoruz.

Deprem sonrası Maraş.

İnşaat sektörünün hatırı sayılır senedir bir hizmet vereni olarak söyleyebilirim ki, yetersiz denetimlerle, bilinçsiz yetki verenlerle ilerleyen bir sektörümüz var malesef… Japonlara sormuşlar, “Yaptığınız binaları kim denetliyor?” şaşkınlık içinde bakarak “Biz yapıyoruz, denetime gerek mi var?!” diye cevap veriliyor.

Bir işi yaparken ahlaki değerlerin devreye girmesi için bir denetime gerek olmamalı;

Eğer bir denetimciden sebep doğruyu yapmaya çalışıyorsan, sen vicdanlı ya da ahlaklı değilsin! “KORKAKSIN”

Eğer sen bir denetimcinin denetimini aşmak için, işin hakkını vermekten kaçıp, denetimcinin olurunu satın alıyorsan! Sen “VİCDANSIZSIN”

Malesef işleri oluruna bırakmak biraz bizim kültürümüze yerleşmiş. Oluruna bırakınca sonuçlara kader demeye de alıştırılmışsız. Tekeffülden uzaklaşmış bir toplum olmaya başlamışız.

İnşaat sektörü oyuncuları ellerinden geleni yapsalarda halkı ikna etmeleri çok zor. Çünkü bilinçlerde başkasının kazanacağı parayı hesaplamak öncü fikir halinde. Bunun sebebi işini hakkıyla yapmayıp sadece para kazananlardır. İşlerini hakkıyla yapan iyi geliştiriciler şimdi çıksa ve deselerki “binaların yapım şekli bu olmalı” halkın dilinde rantçı, para peşinde koşan, sömürücüler olurlar ve asla kendilerini savunamazlar. Çünkü kalabalığın sesi bastırılamaz. O ses haklı haksız, haksızı haklı yapar. Bu yüzden koskoca bir sektör şimdilerde sessizce yardım faaliyetlerinde bulunuyor. Konuşmak isteseler, konuşulacak çok konu var.

Şu an yapılacak işlerden öncelik, deprem bölgelerinde hızlıca inşaata başlamak ve yeni rantlar yaratmak değildir. İnşaat sektöründeki yeterliliklerin hemen tekrardan gözden geçirilmesi ve yetkin olmayan firmaların ruhsatlarının iptal edilmesi gerekli. Müteahitlik belgesine psikoteknik testlerde başarı şartı getirilmeli. Bu testlerden geçip kalanlara zorunlu ödenekler çıkartılıp, oluşturulan fonlarla tüm konuyla alakalı profesörler bir araya getirilmeli ve yeni bir kurgu ile şehir planlanmalı, yönetmelikler, denetim mekanizmaları yeniden planlanlanmalı.

Türkiye bütünüyle güzel bir ülke olabilir. Ama yapılanmasını tamamlaması lazım. Şu an 10 ilimizi etkileyen büyük bir yıkım yaşadık. Bu acılar unutulmaz ama büyük dersler çıkarılabilir. Bu illerimizde pilot bir yapılanma hazırlanıp, göç alacak harika bir bölge oluşturulabilir. 55% gelir kaynağının İstanbul olduğu bir ülke bütünüyle güzel bir ülke olarak kabul edilemez. Bu bölgeyi yeniden yapılandırıp, önem sırasına göre diğer şehirlerimiz yapılandırılmalı. Buna kaynak nasıl oluşturulacak diye soranlar olacaktır. Biz nelerin kaynağı olduk oluyoruz… Güldürmeyin bizleri 🙂

Kızılderililerin ülkesinde yaşayacaksan, Kızılderililerle çalışmalısın..

“Tasarımlar ihtiyaçlara göre mi yapılmalı? Yoksa ihtiyaçlar tasarımlara göre mi belirlenmeli?”

Bu sorular için her tasarımcının farklı cevapları olabilir ama günümüzde ortaya çıkan bina tasarımları kesinlikle gelecek nesillerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmalı. Bilgiye ulaşmanın ve tüketmenin bu kadar hızlı olduğu bir çağda in/out o kadar hızlı yer değiştiriyor ki takip etmek neredeyse imkansız halde. En çok bilginin tüketildiği ve paraya çevrilmeye çalışıldığı yer kuşkusuz iş hayatıdır. Gerekli donanımda bir mekan tasarlamak ve o mekanda muhteşem işler ortaya çıkarmak için geniş çaplı bir araştırma yapılmalıdır.

Peki bu araştırmaları kimler, kimlerin üzerinde yapacak?

Bir bina tasarlamak deneyim ve bilgi gerektirir. Bir geçiş döneminde olduğumuzu hatırlarsak, araştırma Y kuşağı üzerinde yapılacak, tasarımı X ve Y kuşakları birlikte yapacaklar işin finansmanı ve onay merci ise X kuşağı olacak. Bir iş modeli olarak değerlendirecek olursak, tam bir kuşak çatışması. Yeni gereksinimleri anlamaya çalışacak X’ler, parasını ödeyecekleri işin, Y’ler tarafından kullanılacak teknolojilere ikna olmalılar. Üretim ortak, araştırma müşteri üzerinde, satıcı X, müşteri Y. Harika bir denklem dimi?

 

Amerika’da söylenen eski bir söz vardır. “Kızılderililerin ülkesinde yaşayacaksan, Kızılderililerle çalışmalısın.”

Y kuşağı, her yerde.. Tüm iş gücü onlara emanet ama gereksinimlerini anlamaya çabalıyoruz. Çalışacakları mekanda sosyallik, özgürlük ve teknoloji arıyorlar. Yoğun bir şehir hayatında sosyallikten kopmadan, istediklerinde spor yapabilmeyi ve istedikleri yerde çalışabilmeyi istiyorlar. Doğadan kopmak istemiyor, hatta onun bir parçası olmak ama şehirli kalmak istiyorlar. Tabi ki yüksek teknoloji ile ergonomi bir arada talep ediliyor. Yapılan araştırmalara göre bu imkanların sağlandığı binalarda çalışan memnuniyeti ve performansı %30 artış gösteriyor. Tüm bunları Google 2004 yılında Googleplex’i yaratarak yeni bir çağ başlattı. İlk başlarda oyun alanları ile tanınan bir iş alanının aslında bir kampüs tarzında dizayn edildiğini öğrendik. Çalışanların istedikleri mekanda çalışmayı seçebildiği çalışma fikri herkese farklı geldi. Google Y kuşağının ihtiyaçlarını ve çalışma tarzını çok önceden görmüştü. Sonrasında takipçileri bu konsepti benimsedi ve uygulamaya başladı. (Microsoft, Apple v.b) Şuan Türkiye’de de bazı firmalar kendi şirket merkezlerini Googleplex özellikleri ile yeniden yarattılar. (sahibinden.com, yemeksepeti.com, Deloitte v.b) Şirketlerin bu dönüşüm ihtiyaçlarını gören geliştiricilerin “Kampüs Ofis” konseptli projeler Y kuşağının ihtiyaçlarına çözüm olacaktır.

 

Ender AYDOĞDU

Dene ya da hep merak içinde yaşa..

İlk paylaşımımı düşündüm ve sektörümde çalışan kişilere ithafen yazmak istedim. Zor meslek bizim satış işi derler. Satış zor da gayrimenkul satışında çalışmanın tek zorluğu sosyal yaşamdan kopmak ama kopmamış gibi yapmak..

Eminim bir satış ofisinde ya da emlak ofisinde çalışan biri olarak haftasonları, hatta Pazar günleri bile sevdiklerinizle olamamaktan yakınırsınız. Sosyallikten kopuk yaşarsınız, haftaiçi herkes çalışırken siz sosyalleşmeye çalışırsınız. Zor iş zor..

Ben de 12 senedir bu şekilde yaşıyorum. Ailemi ve arkadaşlarımı neredeyse gündüz gözü ile göremiyorum. Hele bir de eşiniz hafta sonu tatili olan bir işte çalışıyorsa, durum tam bir trajedi gibi görünebilir. Siz sosyal hayattan ve aileden kopuk hayatınızı kazanmaya çabalarken, bir de müşterilerin trend konularda sohbet etmenizi beklemesi, sizi daha da zora sokuyor. Ama alışıyorsunuz ve bir şekilde işleri yoluna koyuyorsunuz. Bu sektörde konsantrasyon ve tatmin duygusunu arttıran faktörler var tabi… $ € ₺

“Çalışma uçup gidebilen bir alışkanlıktır; bırakması kolay, yeniden başlaması zor bir alışkanlık. Victor Hugo

Zaman zaman Victor Hugo’nun bu sözünü hatırlarım ama neden bırakacağız. Ailelerimiz, çocuklarımız ve bir hayatımız var. Ben de Victor’u dinledim ve tamamen bırakıp geri dönmesi zor olur diye sadece sektör değiştirmeye karar verdim. Ama alışkanlıklar kolay vazgeçilebilen şeyler değildir. 8 ay kadar bir boya firmasında deneme yaptım. Haftasonu var, resmi tatil var, bayram tatili bile resmi kurumlar gibi 2-3 günlük birleştirmelerle var. Bende bir bayram havası.. Gelelim işin işleyiş kısmına, yıllarca gayrimenkul için bir araya geldiğim müşterilerimle sohbetlerim, pazarlık aşamalarım, yatırımlarından duydukları memnuniyetler ve bazen de üzüntülerden uzak bir satış ilişkisi var. Teknik verilere dayalı bir ihtiyaç belirleme ve biraz da fiyat piyasa dengesi tutturdun mu?.. Al sana satış… İşi küçümsemiyorum ama alıştığım sıcak ortam ve karşılıklı duygu alışverişi yok. Yani 8 ay sonra bu tilki tekrar kürkçü dükkanına döndü. Hem de onca gıpta ettiğim tatilli falan günleri bırakmak pahasına..

Hafta sonları çalışmak, tatillerde çalışmak zor olsa da alıştın mı bitmiştir. Konut satarken ailenin heyecanı, ofis satarken karşında bin alternatifli finansal tablolarla çıkan finans uzmanları, dükkan satarken yatırımcının yeri değerlendirme aşaması… Bunları deneyimlemek benim için çok eğlenceli. Yıllar içinde keyif almayı öğreniyorsunuz.

Peki sosyal hayat?! Cumartesi akşamı herkes dışarıda ama sen Pazar sabahı 07:00’de uyanacaksın… Nasıl olacak? Gençken kolay, uzun süre uykusuz çalıştığım Pazarlarım oldu. İleride daha bir seyrekleşiyor bu gece eğlenceleri, daha bir yemekli, kahveli sohbetlere dönüyor. Hafta içi izinli olmanın keyifli tarafları da var tabi. AVM’nin ilk kattaki otoparkında, hatta giriş kapısının hemen önünde özel park yerin hazır, deniz kenarı bir kafede ön sıra hep sana rezerve, kitap okuyacaksan en sessiz ortamı hemen yarat… Ama yalnızsın?! O zaman işte gün içinde kendini eğlendirecek yolları öğrenmeye başlayacaksın ve senin işini kabullenen, akşam seninle izinli gününü devam ettirecek bir dostun ya da eşin olacak. Yani satışı organize ediyorsun, hayatını da organize edeceksin..

Bir de bu işin en güzel yanı parası derler… Haklılar mı bilemem, herkes aynı kazanamıyor ama şunu biliyorum, kimse harcayamıyor 🙂 hafta içi nereye harcayacaksın zaten. O zaman harcayamadığın, mecburen biriktirdiğin paranı şöyle tüm senenin hakkını verdirecek esaslı bir tatile acımadan harca!. O her hafta sonu gezen tozan tayfa var ya.. Onlara, senin o kısa kalabildiğin gecelerde, uzun uzun o muhteşem tatilini anlat..

İşim bana çok insan tanıştırdı. Türkiye’nin ilk 100 firmasının patronlarını,gayrimenkul zenginlerini ,cebindeki son kuruşuna kadar ortaya koyup peşinatını denkleştireni, bir kahve hatırına ev alanı, kredi kartı ile tüm ödemeyi yapabileni, “arabasını şimdi çekiciye koyup tamirhaneye götürecekler” dediğin ama bir bina satın alanı, çocukları daha 3 yaşında iken 25 yaşına gelene kadar her ay ne kadar harcama yapacaklarını gösteren excell tablosu hazırlayanı, geceyarıları mailler atıp 4-5 farklı ödeme planı teklif edeni, “Japonya’dan kızım 7 ay sonra gelecek ne olur bu evi rezerve edin, kızım görüp beğenirse alacak” diyeni bile oldu. Her satış, yeni bir hikaye ve deneyim.

Bende şimdi fark ettim bu arada.. 12 senede baya eğlenmişim.

Eğlendim ve hayatımı kazandım, hala da kazanıyorum. Eğlenerek çalışınca her şey sırasıyla geliyor.

Bazen şunu kendime soruyorum, bir plaza açık ofisinde verilen işi yapmak ve yıllar sonra gelecek bir terfi ile insiyatif kazanmak mı? Yoksa her müşterinizle ayrı bir hikaye ve deneyim kazanmak mı? Her satış başlı başına bir iş organizasyon, yeni bir tecrübe kazanımı, bu tecrübeyi yeni müşteride farklı şekillendirip kullanmak ve yeniden ve yeniden…

Gayrimenkul sektörüne yeni girecek olan arkadaşlara tavsiyem,

“Dene ya da hep merak içinde yaşa..”

 

Ender AYDOĞDU